Eyhmus Pamuk - Tumblr Posts
ölmek çare midir?
25/eylül/13 ölmek çare midir? ölüp yeniden dirilmek. yenilenmek,çaresi midir herşeyin? insan yaşarken de ölüdür. yirmisinde meftun olmuştur. hislerden yoksun. insanlar arasında maske takan bir çaresiz! çaresiz demek de tam tanım olmuyor aslında. sadece azraili bekleyen, bekletilmeyi sevmeyen, o gelmeden kapısını çalmayı an be an arzu eden faniler diyarında etli kemikli şovalye! ölmek çare midir? yaşa yaşayabildiğin kadar! amacın ne? günübirlik varlığının şehvetinde doruklara mı ulaşmak? yolunu kaybeden viraneyim ben. ayıkken sarhoşlukları yaşamak, ne kadar da seviyesizce! ölmek çare midir? tek vücutta birden çok kişilik, çok kişilikte kayboluş... kişilik kaybı yaşanıyor. gazetelere hükümsüzlük ilanı verilse bulunur mu acaba? diplerde dolaşmak ya da zirvelere çıkmak ne fark eder ki allah aşkına! `allah aşkı` demişken, nerde aşk? gerçek aşk kimde? faniye tutulmak mı acaba? faniden aşkı yaradana mı ulaşmak mıdır? kafam karmakarışık. ölmek çare midir? bu duruma gelme nedenim ne? nasıl bu hale gelindi? sebepler araştırılmalı. pekte irdelemeye,deşmeye gerek yok. sebep çare değildir çünkü. şimdi ne olacak? en doğru soru bu. ölmek çare midir? kim kurtaracak beni? aile mi,dostlar mı? fanileşmiş bir kadının aşkı mı? tüm sebepleri yaratan mı? galiba son soru da cevaplar gizli. ona ulaşmak için bir araç olmalı. mesela onu bilen,ona yakın bir nisa! çabuk bulmalı beni, çok geç olmadan... kaybolan yolun bulunmasının imkansızlaşmaması için acele etmeli fani kadın! ölmek çare midir?
ŞP
manifesto'm!
26eylül13 dayanırım bu acılara. yeni acılar üretmek anlamsız,. yük kotamızı artırmamalıyız. gidenler gitmiştir, gelenlere yol açmak gerekir. ansızın beliren umutlara inanmak, sarılmak lazım gelir. her an açık olmak, her an kapıyı aralık bırakmak yakışır. hayat çetrefilli, gidenler zaten afilliydi. her gidende balık masasında dem tutmak, çaresiz insanlara mahsus! muhabbet fedaileri olarak, yol-endam bilerek hareket etmek icap eder. kahır çekenler yok olanlardı. dar hayallerde gezinen avanaklardı. baharın gelişiyle canlanan çiçekler misali; nevbaharı beklemek, hasat vaktini kollamak işimizdir bizim! kalkıp, olup bitenlere inat çayı koymak, muhabbete,hoşbeşe zemin hazırlamak: yakışandır bana,sana,ona herkese... bu işte kural bu. 'kural' ağır kalır aslında. gönül işinde ne arar, suni bağlanmalar...
ŞP
hayata "tadımlık" gözüyle bakabilmek
09ekim13
Sığınacak yerlerdir benim için.Kişiliklerimden sıyrılabildiğim yer.Ruhumun,dizginleri elinde tutabildiği tek yer...
Kafamdaki düşünceler olabildiğince sakinleşiyor.
Nefessiz yaşanılmayacağını biliyorum.Ama bazen nefesle eşdeğer şeyleri olabiliyor insanların.
Benim içinde oralarda bulunmak böyle birşey galiba.Ayaklarım ister istemez götürüyor beni oralara.
Hayatın meşgalleri tamamen soyutlayabiliyor varlığımı.Bazen herşeyi bir kenara bırakmak ve
yalnızca oralarda takılmak istemenin gayesi ürpertiyor aslında.
Diğer insanların anlayamayacağı bir istek bu bendeki.
En yakınım dediğim dostum ya da arkadaşlarımın idrak edemeyeceği,bir ferahlanma yeridir oralar benim için.
Onlar tamamen kapılmış haldeler yaşam yarışına.
İçlerinde var olan asıl kişilikleri örtbas edilmiş modern evrimin yandaşları!Rahatlık herşeyleri oluvermiş."Aman düzenim bozulmasın...Ben iyiyim..."'lerin diyarında,tekleşen bedenim oralarda ferahlıyor.
Empati denilen olgu aslında,oluşturulmuş yapay bir duygu!Yalnızca nefsleri için varolan -yanımdakiler dahil- insanların avunmak için oluşturdukları bir entrika.
Dediğim gibi,bireyi en iyi anlayan yine kendisidir.Dostlarmış,yakınıymış hepsi palavra...Tek geldik ve tek gitmeye namzetiz!
Demem o ki sevgili okur,
varlığını en ince ayrıntısına kadar tanımak bir insanın en temel görevidir.Yapmacıklardan ve alışılmış duygulardan sıyrılmak lazım.
Yazının başından beri 'o yer' diye tabir ettiğim yer,kabristanlardır efendim.Evet kemikler diyarı...
Herkesin selamı var size....ŞP
Dostluklar Üzerine Düşünmeler-1
10ekim13
Anlatırsın.Yaşadıklarını,yaşamadıklarını ve yaşamayı planladığın hayalleri...
Can kulağıyla dinlediğini sanırsın.Ve anlatmaya devam edersin.Çok iyi dinleyicidir.Bu konuda uzmanlaşmıştır.
Dinlendiğin için olanları ona anlatmadan duramazsın.Dinlemesi yetmez ayrıca çözüm önerileri de sunar.
Ne yapmalı,davranışlar nasıl olmalı,giyim-kuşamda sınır ne olmalı...
Kısaca,hayatını düzene koymana-kendi tarzıyla- yardım eder.(Sen öyle sanırsın.)
...
Toplum kanunlarındaki dostluk fıkrasının maddeleri neyi gerektiriyorsa harfiyen yerine getirir.Sende yasaları çiğnememek için elinden geleni yapar,kanun uygulayıcısına saygıda kusur etmezsin.
Yıllarını beraber geçirmişsindir onunla.
...
İnsan, sürekli gözü önünde bulunan birinin yanlışını-kusurunu gördüğünde kabullenmez ve görmezlikten gelir.
Yalnızlık çukurunda bulunan bir insan,bir canlıya tutulmak ister.Çünkü yalnızlık o derece yıkmıştır ki onu,elini uzatan(uzatır gibi yapan)onun için çok önemli bir kişilik haline gelmiştir.tek sebep budur.Bulduğu o insanın ne dediği çok önemlidir onun için.İçinde bulunduğu duygu karmaşası onu için paha biçilmez bir değer taşıtır,elini uzatan kişi.
Ama gerçekte olan ise bu değildir.Kendisine yakın hissettiği kişi,aslında bir aynadan ibarettir.
Sen dostun sanırsın,o senle sadece sıkıldığı için zaman geçirir.Karşılıklı kahve-çay içeceği birini bulamamıştır ve seni oturtmuştur karşısına.
Karşılıklı konuşmalar ve dinlemeler kamuflajdır onun için.Arka planda zamanı erittiği oyuncağı olmuşsundur.
"Duygularla oynamak" tamda budur gerçekleşen.Halbuki sen tek bir şey istemişsindir;yalnızca insan gibi muamele görmek.Duygular,dostluklar istismar edilmiştir artık.Elden gelen bir şey de yoktur.Ya olduğu gibi kabullenilecek ya da yalnızlık çukurunda el uzatan biri(leri) beklenilecek.
...
Alışkanlıklar kolay kolay değişmez.Değişim ise kaçınılmaz noktaya ulaşmıştır.Ya değişim olacaktır ya da kimliğinden-kişiliğinden vazgeçiş başlayacaktır.
Değişimin başlangıcı suni bağlanmalardan kopmaktır aslında.
Yeniden yelken açmak gerekir..ŞP
Çözüm Yine Sensin!
İçimin en ucra köşesinde anlaşılmaz,dayanılmaz bir acı.
Denge kaybına uğramam,ayakta kalamamam,kırmızı akan kanı beyaz görmem...biyolojik bir sıkıntıdan ibaret değilmiş.Doktor öyle diyor.Uzman bir psikolog öneriyor sağolsun."Psiko-" kelimesi bile yetebiliyor insanların korkması için.Beni de etkilemiyor değil aslında.
Neyse randevulaşıyoruz hekim beyle.İki gün sonrasına anlaşıyoruz.Aradaki iki gün hasta değilken,fena hissetmeme yetiyor.
...
Velhasıl günler akıyor ve kendimi doktorun ofisine atıyorum:olup bitmesini istememde bir tuhaflık yok herhalde.
Merhabalaşıyoruz.Hal-hatır kısmını da es geçmiyoruz.Hal,hatır!
Ofisin maşaallahı var hekimin.Konfurlu kanepelerden kendime de almam lazım.Duvarlardaki resimlerden anlaşılıyor bir psikoloğun odasında olduğunuz.Doktor baya bakımlı birisi.Boş zamanlarında mankenlik yapıyor olabilir.Uzun boylu,zayıf,gözlüklü ve galiba saat tutkunu.Ayrıca masasının sağında para koleksiyonu da var.Tek ortak noktamız.Eski paraların verdiği haz inanılmazdır...
Tıbbi geçmişimden konuşmaya başlıyor.Konuştukça konuşuyor.Nihayet kendi sahasına gelebildi.
O sordu,ben cevapladım.O sordu ,ben anlattım.Başka bir yerde tanışmış olsaydık iyi arkadaş olabilirdik aslında.İkiye bir paslarımız en katı savunmaları bile yıkardı,emin olun.
Sorunlarımı analiz etmeye başladı sonra.
En büyük sıkıntının kendini yalnız hissetmem olduğunu söyledi,tüm asaletiyle!Ruh yalnızlığından bahsetti uzunca.Çözümünüz nedir hocam diye atlıyorum.Bıraksam susacağı yok.
"Çözüm yine sensin"demez mi.Sustum.Farklı bir şeyler bekliyordum ama o bilineni söyledi...Sonra o da sustu.Bakışlarından anlayabiliyordum,kirpik altından sırıttığını.
Neyse,ikinci seans için ileri bir tarihte anlaşıyoruz.Ofisinden çıktığımda yine kendimi gördüm.
Keşke bende psikoloji okusaydım diye geçirdim içimden.İyi psikolog olurdum kesin.
Blogda Neden Yazıyorum?
Bir bayram daha geride kaldı.Aile ziyaretleri yapıldı.Eller öpüldü.Harçlıklar yine alınmadı.Ve bayram tatili su gibi geçti."Bayramda ne yaptınız çocuklar?" sorusu kulaklarımda çınlamakta.Öğretmenlerimiz sağ olsun.Onlardan geriye kalan kalıntılardandır bu soru cümlesi. Bu bayramda aynı geçti benim için açıkçası.Çok duygusuz,çok hissiz..Tamam,yine kavurmaları mideye indirdik de midenin mutluluğu ne yazık ki çözüm değil bazı şeylere. Ne bileyim.Nasıl anlatayım bilemiyorum ki! İçlerde bir yerlerde yaklaşık on beş yıldır henüz anlayamadığım bir sıkıntı var.Kabul ediyorum:yazdığım şiir ve yazıların betimlemesi genelde yalnızlık üzerine oluyor.Zaten beni yazmaya iten temel faktörde bu histir. Ve bu his,iki kelimeyi bir araya getiremeyen 'beni',bana cümleler kurdurtmaya zorluyor. Galiba bazı şeyler yazıldıkça tedavi kapısı açılabiliyor.Yazdıkça o his giderek azalıyor ki yazmaya olan takatim de artmış oluyor.Bir şeylerin rotasına girdiğini gördükçe yazma şevkim artıyor. Etrafınız sizi anlamayan insancıklarla doluyken,yazdıklarınız ;hiç tanımadığınız kişilerce okunuyor ve geri dönüşler alıyor olmanız "yalnızlık" hissini ister istemez bertaraf edebiliyor. Neden kendimi anlatma çabasında olayım ki beni anlamayanlara?!Ne halleri varsa görsünler.Bana,beni anlayan blog okuyucularım yeter! Blogda yeni yayın paylaşmaya can atıyorum inanın.Çünkü yazdıklarımı okuyan kitlenin çoğunluğunu benim gibi "yazma" ile doyabilen insanlar. Türkiye'nin ve ya dünyanın bir tarafında benim gibi düşünen insanların varlığı hayata olan inancımı artırıyor. Tüm blog yazarlarına selam olsun...
Mavi ve Siyah
Mavi ve siyah.Siyahta gözlerin,mavide sözlerin.Her siyahı görüşüm gözlerinde kaybolmama sebep ve her maviyi görüşümde sözlerin beni bayıltmakta.Mavi siyah. Doktorların reçeteyle veremeyeceği ilacımsın.Kalbin son duraklarında gelecek olan yolcuyu beklemekteyim.Oturuyorum sabah akşam banklarda.Hava soğuyor belli bir müddet sonra.Etrafta benden başka tek bir canlı bile yok.Donmaktayım.İnadına bekleyeceğim.İnadına umudumu korumaktayım.İnadına senden vazgeçmeyeceğim.Yolun sonu senle bitecek.Son durakta,son yolcuyu beklemekteyim.Mavi siyah. Zıt renkler aslında.Zaten tüm zıtlıklar sende mükemmelleşmekte.Kusursuz.Renkler gerçek tonlarını seninle bulmakta.Renklerin anası.Mavi siyah. Vicdani ret.Doğal hakkındır bana gelmeme isteğin.Başka duraklarda inmen doğal hakkın.Gitmekte özgürsün.Özgür.Özgürlük en çok sana yakışmakta.Senden öğrenilecek çok şey var.Sen olduktan sonra inan,uluslar ayağa kalkacak.Senin gibi özgürleşmek isteyecekler.Normaldir.Özgürlük hiç bu kadar yakışmamıştır bir insana.İlham kaynağısın,köleleştirilmiş kalplere.Bana da. Kalbimde kırılmayı bekleyen prangalar.Tek dokunuşun yeter.Tek dokunuş.Ve mavi siyah renklerin fışkırması zincirlerden.Zincirler mutlu.Mavi siyah. Hep kışı yaşamayacağız ya!Her kıştan,her çetin geçen kıştan sonra bahar gelir ya.Tabii.Bahar.Kışta bana baharı göstermiştin.Yanılmadın.Bahar tam da gösterdiğin gibi.Her taraf mavi.Siyah biraz geriden geliyor.Olsun, o yolunu bulur.Mavi.Hayallerimden canlı.Hayallerimden de gerçek.Mavi.Bırakın beni.Mavide yüzmek,boğulmak istiyorum.Elimi de tutsan.Düşebilirim.Korumak için tut mesela.Yıllardır bu anla yaşıyorum.Sen ile maviliklerde yürümek.İnanılmaz.Gerçi sen olduktan sonra hiçbir şey inanılmaz değil.'İnanılmaz' kaldırılmalı lugatlardan."Sen"i gölgeleyebilecek tek bir şey kalmamalı.Mavi. Evet,sonunda siyahta geldi. Çatt... Seni beklerken uyuyakalmışım.Banktan düştüm.Hayır.Son duraktan son yolcu geçmiş.Seni beklerken yıllarca kapanmadı göz kapaklarım.Ve tam sen geçerken yorgunluğa yenik düştü.Talihsizlik.Siyah. Sadece gözlerini anımsatmayacak bana.Siyah,gidişini de hatırlatacak.Siyah.
Hayat ve Rutinlik
Rutinliğe bağlanmış durumdayım.Okul-ev,ev-okul...Üçüncü bir uğraş alanım yok. Rutin dışı diyebileceğim tek şey,vize haftası.Sınavlarda olmasa rutinlik bataklığında kayboluyordum! Sınavlar başlayınca,üzerimde gereksiz bir adrenalin patlaması oluştu.Güya ders çalışmayı sınav haftasına bırakmayacaktım.'Sabahlama' diye bir mevzum olmayacaktı! Evet, işgüzarlık başa bela."Bugünün işini yarına bırakma"demiş,kim oldukları tartışmaya açık olmayan büyüklerimiz. Galiba günübirlik yaşamak biraz da gelecekten ya da olacaklardan korkmaktan kaynaklanıyor. 'Acaba'larla dolan hayatımız,ister istemez içinde bulunduğumuz günü, gün etmeye itiyor bizi. Olacakları ertelemek zorunda hissediyoruz kendimizi.'Amann ne sıkcam canımı..sınavlar gelince bakarız...'gibi söylemlerde bulunmamız pekte iyiye işaret değildir aslında. Hayatta mutluluğun formülü(bencee),hayattaki öncelik sıralarının belli olmasıdır. Tabii sıralamanın doğru yapılması ve sıralanmış maddelerin eksiksiz yerine getirilmesi önem arz etmekte. Çevre faktörü de önemlidir.Bunu aşmanın yolu da,'kulak kapatmak'tan geçiyor. Rutinlikten giriş yapmıştım yazıya.Tamamen bireye bağlı bir durumdur,hayat akışının nasıl ve ne düzeyde olacağı. Galiba,bence,hayat rutinlikte gizlidir...
adamlığın tanımına ilham veren insana...
çaldıranlı cengize
içindeki sıcaklık
var olduktan sonra
etkilemez seni kışın ayazlığı.
ayaz mı dedim?
kusuruma bakma ne olur.
eksi kırklar-altmışlar demem gerekirdi...
senin olduğun yerde
ilkbaharların yaşanıyor olması normal.
aman ha dostum:
etrafın beyaz kurtlarla çevrili.
ısıt onları da,merak etme
kaybetmezsin sıcaklığından...
Hep Kaybedeceksin!
Kaybedenlere bir müjdeydin sen.Doğuşunla birlikte yeni kaybedişlerin önü açıldı.Seninle kaybedenler güçlendi.
Kaybettikçe kaybetmeyi,kaybettikçe kaybetmeyi,kaybettikçe kaybetmeyi..öğrendin.
Her kaybedişte daha da bir kaybetmeyi öğrendin.Yılmadan,azmini koruyarak bu işi öğrenmeye çabaladın.
Kaybedenler arasındaki hedefin,tamamen en iyisi olmaktı.Bu hedef uğruna neler yapmadın ki!Her düşüşte bu hedef seni ayaklandırdı.Yaşama gücün bu sayede hep tavan yapıyordu.
Kaybedişler sana tecrübe kazandırdı.Her kaybetmede yeni bir yol buluyordun.
Kimsenin bilmediği ve düşünmediği taktikler buluyordun.Kaybetme üzerine sürekli notlar okur,notlar tutardın.Bunun üzerine dünyada yayınlanmış ne kadar makale yazılmış ne kadar kitap varsa hepsini okudun.
Bu okumalar belki de bir gün kaybetmeyle ilgili en iyi kitabı yazma tecrübesi veriyordu.
Bilemiyorum ama bildiğim tek bir şey vardı;her okumada farklı bir 'sen'ortaya çıkıyordu.
Kaybetme uğruna hayatını feda eden ender bir insan olmak.Ne mutlu,ne kadar da asilce bir amaç.
Sen dünyadaki en iyi kaybedendin.Kaybetmeler senden sorulur.
Ve gün gelipte emeklilik vaktin gelir.Tecrübelerini aktarmaman için çevren sana engel olur.Çünkü dünya üzerinde ki en iyi kaybeden olarak sen kalmalıydın.Kıyamete kadar böyle olması gerekiyor.
İnsanlık için bir mihenk taşısın.Sen örnek olarak anlatılacak bir varlıksın.Sen kaybedenler diyarındaki asil bir varlıksın.
Her kaybedilişlerde sen akla geleceksin...
Tuvalet Sendromu
Kapıyı çaldım.İlkinde açan olmayınca ikinci defa çaldım.Açan oldu zahir.
Karşıma saçlarını yeni fönlemiş,ojelerini tazelemiş,yüzünü pudralamış güzel bir bayan çıktı.On beş saniye kadar birbirimizi süzdük.İlk defa karşılaşıyorduk sonuçta.
-İyi akşamlar,dedim.
-İyi akşamlar size de,dedi narin sesiyle.
-Tuvaletinizin arızası giderildi mi?
-Evet.
-Artık kendi tuvaletimizi kullanabilir miyiz?
-Evet.
-Keşke haber verseydiniz!
-Neye niçin haber verecekmişiz?!
-Tuvaletiniz bozulduğunda ricada bulunmuştunuz ya kullanmayan diye..
-Evet.
-İki gündür kullanamıyoruz malum,haber verseydiniz iyiydi!
-Evet.
-Teşekkürler.
-Evet.
-İyi akşamlar.
-Evet.
-Kolay gelsin.
-Evet...Der demez kapı yüzüme kapandı.Ters bir zamanda rahatsız ettim galiba.
Mevzu bahis efendim;
Alt komşunun tuvaleti tıkanmış,evin kapısına dayanıp bir süre kullanmayın diye emr-i vakide bulunmuş.Ev arkadaşım da hemen tamam demiş.Kızın güzelliğine kapıldığından bu cevabı vermiş.Yoksa ben arkadaşımı iyi tanırım!
Tam iki gün,evet sevgili okur tam iki koca gün tuvaletimden uzak kaldım.Neyse ki hasret sona erdi.Bu olaydan çıkardığım derslere gelince:
*Tuvaleti düzgün kullanmalıyız.
*Fazla su tüketimi yapmamalıyız.
*Arkadaşını iyi tanıdığını sanmamalısın.
*Komşularınla tanışmalısın.
*Komşularınla iyi geçinmelisin.
ilkbahara selam olsun
darlanırım her aklıma gelişinle. vazgeçme hatalığı, seni unutturmadı geçen zaman içinde... arttı giderek hasretin. oysa ki yeni varoluş gerekirken!
sorunların aşkı
yılın son şiiri ... artık senden yoksunum. yokluk hiç bu kadar iç yakıcı olmamıştı. sertleşen duygusuzluk döneminde sensizleşen kalbin çığlıkları! gidenin bıraktığı kalanın üstlendiği acıların yağışı, kalbe giden yolların tıkanıklığına en önemli sebep teşkil ederken; gelmesi pek yakın omayan senin ardından, yolların kapanması... bana reva görülen bu olmamalıydı. farkın fark edilmesi için giden sen olmamalıydın. bırakılması gereken duyguların son durağı ben olmamalıydım. 'sorunların' aşkı 'sorumsuzlukların' bedeline yenik düşmemeliydi!
Kış:Huzur ve Özgürlük
Soğuk havalarla aram iyidir.Gerçeği söylemek gerekirse kış mevsimini dört gözle bekliyorum.Nedendir bilmem ama karamsar,kapalı havalarda kendimi iyi hissediyorum.İşte bu,diyorum ve atıyorum kendimi dışarıya. Sebep belli;o hava ile kucaklaşmak,hasret gidermek iyi geliyor bana.Diğer aylardaki üşengeç halimden eser kalmıyor.Daha yaratıcı fikirlerle doluyorum.Bilmem,umutlarım yeniden yeşerir.Yaşama sevincim tavan yapar adeta. Hafta sonlarının gelmesini çok arzuluyorum bu aylarda.Hemen fotoğraf makinemi,kitabımı,not defterimi alır:şehrin görültüsünden uzaklaşır doğa ananın kucaklarına bırakırım kendimi... Kendimi tamamen ona teslim ederim.Yağmur yağıyormuş,kar yağıyormuş,sismiş hiç umursamam. İnsan,kendini özgür hissetmek isteyeceği anları arzular.Bende galiba bu günlerde özgürlüğü tadıyorum. Sürekli gördüğüm manzaralar daha farklı daha olağanüstü görünür bana.Ve ellerim denklanşörden inmez. Olayları daha farklı yorumlarım,hiç aklıma gelmeyen kelimeler birden dökülüverir kağıda. Kalemimde nasibini alıyor haliyle;kanatlanır,yapraklar üzerinde özgürlüğünün tadını çıkarır.Yıl boyu ortalarda gözükmeyen ilham perileri cirit atar bu aylarda. Aslında kış ayı çok sert mizaçlıdır.Onu tanımayanların sayısı oldukça fazladır.Biz insanlar dış görünüşe göre hareket etmeyi severiz.Kışta bundan nasibini alır. Karanlık bastırınca ondan ayrılma vaktim gelmiştir artık.Olsun,her karanlığın bir aydınlığı var nasılsa! Hayatım en huzurlu gecelerini yaşarım.Uyku hiç bu kadar tatlı olmamıştır.Haliyle rüyalarda huzur esintileri yer alır. Huzur;hep aradığımız ama bulmakta zorlandığımız sihirli sözcük! Kış,huzur ve özgürlüktür benim için...
Mantık Olarak Bağlanmak
Bir insan nasıl olur da başka bir insan olmadan yaşayamaz?Tüm hayatını nasıl olur da başkasına endeksleyebiliyor? Sonradan tanışmış olduğu insan nasıl o şahsın hayatını etkileyebiliyor? Aklım,mantığım,bedenim anlayamıyor bu durumu. Tamam bir insana bağlanabilirsiniz ama hayatınızın devamı olarak birini imgeleyemezsiniz. En azından benim için durum bu. Fıtratım gereği ve içinde bulunduğum durum itibariyle ben hayatımı,yaşantımı bir diğer insana bağlayamıyorum ve bağlayanları da anlıyamıyorum. Tabi ki empati kurmaya çalışıyorum.Diğer insanları anlamak adına olağanüstü çaba sarfediyorum.Bu durum tamamen farklı.Apayrı bir durum. Galiba bu olayın araştırılması gereken asıl mevzusu,bu düşüncelerde olan insanların yaşantısı.Nasıl bu hale gelebildikleri irdelenmeli. İnsan,yaşamda varolan cazibesi gereği -bence- tek yaşayabilmeli. Tabi ki insan sosyal bir varlıktır. Aslında zamanının büyük çoğunluğu ademevladının yalnızlık içerisinde geçer.Tutunacak dal aramaya kalkışması kolaycılığa kaçıyor sanki.Kolay olan,her zaman insan için favori olmuştur.
Zeze Gibisi Yok!
"Özlenmeyi haketmiyorsun! Ama özleyeceksem de sana ihtiyacım yok.Sen kim oluyorsun ki?Seni sevmek için senden izin mi almıştım? Hatırlatır mısın bana,ne zamandan beri senin isteklerinle hareket ediyorum?" İçimdeki Zeze'yle karşılıklı konuşmalarımdan biriydi bu.Evet efendim,Şeker Portakalı'ndaki o asil çocuk olan Zeze! O kitabı yaklaşık üç ay önce okumuştum.Hala etkisindeyim.Daha doğrusu kahramanıyla hala görüşüyorum. Aslında okuduğum kitapların etkisinde uzun süreli kalan biri değilim.İstesem de kalamam. Zira bir kitaptan diğerine atlayıp duruyorum.Haliyle belli bir kitaba bağlan(a)mıyorum.Ama bu durum farklı. Zeze'yi kaybetmekten korkuyorum.Onun varlığı yalnızlığımı örtüyor belki de. Zeze ile aramı iyi tutmaya çalışıyorum.Olur da beni Portuga'yla tanıştırır diye umut ediyorum.Aslında ölmüştü.Fakat bende Zeze gibi düşünüyorum:O ölmedi,Zeze varoldukça o da yaşayacak. Geçenlerde beni ablasıyla tanıştırdı.Gloria.İnanılmaz derecede sevecen ve tatlı.Henüz beni şeker portakalıyla tanıştırmadı.Bir iki sefer konuyu açmak istedim.Ama Zeze oralı bile olmadı. En çok sözettiği kişilerden birisi de Cecilia Paim.Dünya üzerinde onun kadar anlayışlı ve duygulu bir insan yokmuş. Zeze ile yakın dostuz.Müthiş bir dinleyici ve öğüt verici bir insan.Onunla yalnız kalmak için can atıyorum. Ve Zeze gitmek istediği güne kadar beraber olacağız. Söz verdi bana.Habersiz çekip gitmeyeceğine dair söz verdi... Zeze ile ilgili yazacak çok şeyim var.Şimdilik bu kadar. "Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın yüreğini paralayan ve sırrını kimseye anlatmadan birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."
Sosyalleşme-Bir Sosyal Sorun
Derler ki benim için,çok asosyalsin. Asosyal!A benim kardeşim,kime göre,neye göre sosyallikten bahsediyorsun? Sahi 'sosyal' kelimesinin tam karşılığı nedir? Türk Dil Kurumuna göre,bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşmesi sürecidir,sosyalleşme. Felsefe gözlüğüyle bakıldığında:yaşamını devam ettirebilmek için yardıma ihtiyaç duyan insanın, içinde doğduğu topluma adapte olabilme sürecidir. Bu süreç içinde (toplumsallaşma süreci) insan; içine doğduğu toplumun kültürel değerlerini öğrenir, kendine has beceriler edinir, kendi bilincine ulaşmış bir birey haline gelir. Yaşamam için topluma ihtiyacım varmış.Peki o toplum içerisinde kendimi ifade edemiyorsam,sürekli mahalle baskısı hissediyorsam,benim o toplum içerisinde kalma isteğim yok olmaz mı? Şu açıdan baksak bir de,bir olguya ya da bir ideaya bağlı kalmak özgürlük prensiplerine zıt değil midir? Tamam,bireyi birey yapan etrafındaki insan topluluğudur.Bireye anlam kazandıran,aynı cinsten canlılarla olan münasebetidir. Topluma olan ihtiyacım belli bir noktaya kadar devam eder.Toplumsal rol ve bunları destekleyen tutumları bana öğretirler.Ama bu kadar.Daha ilerisini bana dikte edemezler. Nasıl düşüneceğimi,neyi düşleyeceğimi toplum karar veremez. Entellektüel sosyalleşme diye bir tabir de var.Bundan geri kalmak cahillikle eşdeğerdir. İnsanlık,gitgide bataklığa doğru sürükleniyor.Bu sosyalleşme ıvırtısı sonumuz olacak.Gitgide insanlık sadece tek türe indirgenecek. Tekdüze bir insan modeli olacak ve herkes o modeli örnek alıp,sosyalleşme adına özünden kopacak ve ardından da kıyamet kopacak. Kıyametin kopmasi yakındır dostlarım...
Hayatın Sırrı
Siz mi insanlara mecbursunuz,başkaları mı size? Hayatın sırrı bu cevaptadır! *** Konuya basit bir yoldan girelim: Biz mi ağaçlara mecburuz,ağaçlar mı bize? -Biz ağaçlara mecburuz.Meyvesiz ve yeşilliksiz olamayız çünkü...Isınmak için dala,yaprağa;yemek için meyveye;kapı,pencere,tavan,merdiven yapımında gövdeye ihtiyacamız var.Şu halde insan,ağaca mecburdur! *** Hayvanlar,biz olmadan da yaşarlar.Ama biz onlarsız tenhalardayız! Sütü,yağı gerekli önce...Kılı,yapağısı... O olmazsa tarla sürülmez,dik yamaçlar nadaslanamaz. Atı ehlileştirip de üstüne binen,binip de uzak ufuklara meraklar salan,yedi iklimi kıyı bucak harmanlayan,bizim atalarımız. Neymiş? İnsan,hayvanlara mecburmuş! *** Suya da mecbur beşeriyet... Demire,çeliğe,buğdaya,ekmeğe... Ve elbet paraya da!.. Paranın ise bize mecburiyeti yok. Altının yok,dövizin yok.Ama bizim onlara var! İnsanın sıradanlığını anlayabiliyor musunuz? Bir de kalkar,hant hant övünürüz! Her şeye ve herkese mecbur olduğumuz halde hem de... *** Beze,pamuğa bile mecburuz biz... Tavuğa.civcive,ota,çimene,çiçeğe...Ayaza,kara...Buluta,güneşe... Kendini bulunmaz Bursa kumaşı sananlar;merhaba!... *** Bir de kişinin kişiye mecburiyeti var. Burada azıcık duralım,şöyle bir suali hatırlayalım: Toplum size mecbur mu? Yoksa siz mi topluma mecbursunuz?"Toplum bana..." diyorsanız önde gidenlerdensiniz: İş adamısınız,sendikacısınız,sanatkar,uzman veya devlet adamı,Yahut vazgeçilmez eğitici,ekonomist,artist... Toplumun mecbur oldukları,tarihle satranç oynayan ve her oyunda "Şah!"diyen bahtiyarlardır. Onlardan olunuz. *** Doktorsanız,tıp size mecbur kalmalı. Yazar iseniz,kağıt size mecbur;mürekkep,makine,cemiyet mecbur. Hayatın sırrı bu cevaptadır.Bir daha düşünün: Siz mi başkalarına mecbursunuz,başkaları mı size?..
ondan geriye kalan
kafada biriktirilen onca kelimenin,ağızdan çıkamamasıdır belki de aşk.
gözlerinde kaybolma korkusunun,onu görme isteğini hafifletmesi midir acaba?
karşısında lâl olan dilin hiyaneti mi yoksa,
onu bir daha görememe korkusu mudur beni konuşturmayan?
yağmuru beklerken
pehito için,yılın ilk şiiri
dallar budaklandı
tohumlar atıldı.
artık herşey hazırdı.
beklenen sadece yağmurdu.
günler haftaları,haftalar ayları kovaladı.
bırakın yağmuru,
yağmura işaret bulutlar dahi yoktu.
birkez daha umutları yıkıldı.
birkez daha kadere yenildiler.
her defasında vira bismillah dediler
ve işlerine koyuldular.
değişen birşey olmayacak.
umutlar tazelenecek,
kadere tekrar teslim olunacak;
o yağmur yağana dek.