Kefedin - Tumblr Posts
"Nereden geldiğini bilmeyen insan kendi aitliğini belirleyemez. Kendini ait olmadığını düşündüğün yer senin asıl memleketin, evin olabilir. Belki de sıcak yuvan sandığın yer senin cehennemindir. Cennetine ulaşmak için kendini öğrenmen lazım. Kendi benliğini bilmelisin.."
"Lakin senin için önemli olan hisler miydi? Yoksa kafandaki imkansızlık mıydı çekici kılan? Bir çıkıp bir saklanmakta hiç zorlanmadın..."
"Aynı dili konuştuğun insanlara kendini anlatamadığın o vakit sonun gelmiş demektir. Etrafında seni anlamayan insanların varlığı felaketin demektir..."
11.BÖLÜM
BİLİNMEZ
Günler geçiyordu ve S, T’den hala hiçbir haber alamıyordu. Bütün bunların gerçek olmadığını düşünecekti ama karnındaki küçük kıpırtı her şeyin gerçek olduğunun ispatıydı. S, kendini çok yorgun hissediyordu; her şey birbirine karışmıştı ve ne yapacağını bilmiyordu. Tek istediği, tekrar T’nin kollarında olmaktı.
Bir sabah, S dalgın düşüncelerle sokakta yürürken yanına bir taksi yaklaştı. Şoför, camı indirip elinde bir not uzattı. Notta, “Seni bulacağımı biliyordum. Lütfen arabaya bin,” yazıyordu. S, notu okuduğunda kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu, T’nin bir mesajı olmalıydı.
S, tereddüt etmeden taksiye bindi. Şoför, sessizce arabayı sürmeye başladı. Yol boyunca S, T’yi bulma umuduyla doluydu. Kalbi hızla çarpıyor, aklında binbir düşünce dolaşıyordu. T’yi bulduğunda ne söyleyecekti? Neler oluyordu? Bu soruların cevabını bulmak için sabırsızlanıyordu.
Taksi, şehir merkezinden uzaklaştıkça S’nin heyecanı daha da arttı. Sonunda, taksi bir orman yoluna saptı ve küçük, sevimli bir kulübenin önünde durdu. Şoför, S’ye dönüp, “Buraya kadar,” dedi. S, derin bir nefes alarak arabadan indi ve kulübeye doğru yürümeye başladı.
Kapıya yaklaştığında, kapı yavaşça açıldı ve T, kapının eşiğinde belirdi. T, S’yi görünce gözleri doldu ve ona doğru koştu. İkisi de birbirine sarıldı ve uzun süre ayrılmadılar. S, T’nin kollarında kendini güvende ve huzurlu hissediyordu. T, S’nin kulağına fısıldadı, “Seni asla bırakmayacağım.”
S, gözyaşları içinde, “Neler oluyor yoksa ben deliriyor muyum?” diye sordu. T, derin bir nefes alarak, “Her şeyi anlatacağım, biraz sakinleş,” dedi. T, S’yi kulübeye davet etti ve ikisi de içeri girdiler. İçeride, sıcak bir şömine yanıyordu ve ortam oldukça huzurluydu.
T, S’yi rahat bir koltuğa oturttu ve ona bir bardak su verdi. “Sana her şeyi anlatacağım,” dedi T, derin bir nefes alarak. “Beni dinlemeni ve sakin olmanı istiyorum.”
13. BÖLÜM SOLARİA
ADASININ KADERİ
T ve S, Kral Valerius’un isteğini kabul ettiler, ancak Solaria Adası’nı nasıl koruyacaklarını ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. T, “Solaria Adası’na nasıl gideceğiz?” diye sordu krala. Kral, “Beni takip edin,” dedi ve kulübeden çıkıp ormana yöneldi. S ve T, el ele tutuşarak kralın arkasından yürüdüler.
Ormanın derinliklerine doğru ilerledikçe, ağaçların arasından süzülen ışıklar ve kuşların cıvıltıları eşliğinde yürüdüler. Kral Valerius, ormanın ortasında durdu ve yere doğru eğilerek gizli bir geçidi açtı. Geçit, büyülü bir ışıkla parladı ve üçü de geçitten geçerek Solaria Adası’na geldiler.
Adanın manzarası, birkaç gün önce bildikleri halinden çok farklıydı. Her yer harabe halindeydi; evler yıkılmış, sokaklar boşalmış ve insanlar korku içinde yaşıyordu. S, “Bu kadar değişmiş olamaz,” diye fısıldadı. T ise, “Evet, ama birlikte bunu düzeltebiliriz,” diyerek S’yi cesaretlendirdi.
S ve T, adanın merkezine doğru ilerlediklerinde, halkın umutsuz bakışlarıyla karşılaştılar. Kral Valerius, “Halkım, S ve T geri döndü. Onlara bir şans verin. Birlikte, adayı eski ihtişamına kavuşturabiliriz,” diye seslendi. Halk, başlangıçta tereddüt etti, ancak S ve T’nin kararlılığı ve cesareti onları etkiledi.
T, S’yi elinden tutarak, “Gel, sana bir şey göstereceğim,” dedi. Birlikte adanın en yüksek tepesine doğru yürümeye başladılar. Yol boyunca, eski hatıralar canlandı ve her adımda birbirlerine daha da yaklaştılar. Zirveye tırmandıklarında, adanın muhteşem manzarası karşılarında uzanıyordu.
T, S’ye dönerek, “Burası bizim için her şeyin başladığı yer,” dedi. S, gözlerinde yaşlarla, “Evet, burası bizim evimiz,” diye yanıtladı. O an, birbirlerine doğru eğildiler ve dudakları birleşti. Öpüştükleri anda, etraflarını yeşil ve parlak bir ışık kapladı. Bu ışık, sadece onları değil, tüm adayı aydınlattı.
Bu büyülü an, S ve T’ye geçmişlerini ve muhafızlık görevlerini hatırlattı. Artık ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı. Solaria Adası’na ait olduklarını ve adayı korumak için doğduklarını hissettiler. Bu yeni farkındalıkla, adanın geleceği için kararlı ve güçlü bir şekilde harekete geçmeye hazırdılar.
15.BÖLÜM SAVAŞ
Gece olduğunda,gökyüzünde garip bir ışık belirdi. S ve T, halkla birlikte bu ışığı izlerken, adanın etrafında devasa bir gemi belirdi. Bu, adaya saldırmak için gelen düşman bir filoydu. Kral Valerius, S ve T’ye dönerek, “Halkı korumalıyız!” dedi.
T, hemen savunma hattını güçlendirmek için harekete geçti. S ise, halkı güvenli bir yere yönlendirdi. Düşman gemileri adaya yaklaşırken, T ve savaşçılar, adanın savunmasını korumak için cesurca savaştılar. S, halkın güvenliğini sağladıktan sonra, T’ye destek olmak için savaş alanına geri döndü.
Savaş şiddetliydi ve düşmanlar güçlüydü, ancak S ve T’nin liderliğinde, ada halkı birlik içinde savaştı. T, düşman gemilerinden birine tırmanarak, geminin kaptanını etkisiz hale getirdi. Bu, düşmanların moralini bozdu ve geri çekilmelerine neden oldu.
Savaşın sonunda, ada halkı büyük bir zafer kazandığını düşünerek sevinçle kutlamalara başladı. T, halkın coşkusunu paylaşırken birden S’nin yanında olmadığını fark etti. Kalbi hızla çarpmaya başladı ve etrafına bakındı. S’nin nerede olduğunu kimse bilmiyordu.
T, endişeyle Kral Valerius’a koştu. “S kayıp! Onu bulmalıyız!” dedi. Kral Valerius, hemen bir arama ekibi oluşturdu ve T ile birlikte S’yi aramaya başladılar. Ada boyunca her yeri taradılar, ancak S’den hiçbir iz bulamadılar.
Tam umutsuzluğa kapılacakları sırada, bir köylü, adanın kuzey ucunda garip bir hareketlilik gördüğünü bildirdi. T, hemen oraya doğru koştu. Kuzey ucuna vardığında, düşmanların geri çekilirken S’yi esir aldıklarını fark etti. S, düşman gemisinde zincirlenmiş haldeydi.
T, öfke ve kararlılıkla doldu. “Seni kurtaracağım, S!” diye bağırdı.
32. BÖLÜM
Tufan ve Samira, Aylarayla oynarken kapı çaldı. Tufan kapıyı açtı ve “Hoş geldin Merlin,” dedi. “Gel içeri, bak Aylaraya neler yapıyor.” Merlin zorlama bir tebessümle gülümsedi ve Aylaranın başını okşadı. “Çocuklar, halletmeniz gereken bir iş var,” dedi. Samira, bıkkınlıkla “Yine ne oldu?” diye sordu. Merlin elindeki dosyayı masaya koydu. “Bu defa biraz zor olacak,” dedi. Tufan dosyaya uzanırken, Samira dosyayı açtı ve okumaya başladı.
Adı: Ali
Yaşı: 17
Fiziksel Özellikler: Orta boylu, zayıf yapılı, kısa kahverengi saçlı ve yeşil gözlü.
Kişilik: Sessiz, içine kapanık, duygusal olarak hassas, ancak içten içe güçlü ve dirençli.
Arka Plan: Ali, annesiyle birlikte küçük bir kasabada yaşıyor. Babası, Ali küçükken vefat etmiş ve annesi birkaç yıl sonra yeniden evlenmiş. Üvey babası, Ali’ye karşı sürekli baskı uyguluyor ve fiziksel tacizde bulunuyor. Ali, bu durumu annesine anlatmaktan korkuyor çünkü üvey babasının annesine de zarar verebileceğinden endişe ediyor.
Hedefler ve Hayaller: Ali’nin en büyük hayali, üniversiteye gidip başarılı bir mühendis olmak. Bu hayali, ona yaşadığı zorluklara rağmen umut ve motivasyon veriyor.
Ekstra Detaylar:
Kabuslar ve Uyku Terörü: Ali, geceleri sık sık kabuslar görüyor ve uyku terörü yaşıyor. Kabuslarında genellikle üvey babasının baskı ve tacizlerini yeniden yaşıyor. Bu yüzden, geceleri uyumaktan korkuyor ve uyku düzeni bozuluyor. Bu durum, onun günlük yaşamını ve okul performansını da olumsuz etkiliyor.
Karanlık Korkusu: Ali, karanlıkta uyuyamıyor. Bu yüzden, odasında her zaman küçük bir gece lambası açık bırakıyor. Ancak, bu bile kabuslarını engellemiyor. Her gece kabuslarla uyuyor ve her sabah bir kabusa uyanıyor. Bu durum, onun psikolojik sağlığını ciddi şekilde etkiliyor ve sürekli yorgun ve bitkin hissetmesine neden oluyor.
Aile Durumu: Ali’nin üvey babası çalışmıyor ve sürekli evde. Bu durum, Ali’nin üzerindeki baskıyı daha da artırıyor çünkü üvey babası her zaman onun yanında ve onu kontrol ediyor. Ali’nin annesi ise bir fabrikada çalışıyor ve uzun saatler boyunca evde olmuyor. Bu da Ali’nin üvey babasıyla daha fazla zaman geçirmek zorunda kalmasına neden oluyor ve yaşadığı zorlukları daha da artırıyor.
Tufan duydukları karşısında çok sinirlendi. Samira göz yaşlarını tutamıyordu. Tufan, “Hemen gitmeliyim,” dedi. Samira, “Ben de geliyorum,” dedi. Tufan karşı çıkmak istedi, ancak Merlin araya girdi. “Samira haklı, ikiniz gitmelisiniz. Aylaraya ben bakarım,” dedi. “Peki Merlin,” dedi Tufan. Samira, “Ben Aylaranın programını kağıda yazıyorum,” dedi.
İkisi birlikte Ali’nin yaşadığı yere gittiler. Samira, düşünceleri kontrol ederek üvey babasını Ali’den uzak tutacaktı. Tufan ise Ali’nin kabuslarını ve uyku terörünü bitirecekti.
Gece başlayınca, Tufan Ali’nin rüyasına doğru ilerledikçe nefesi kesilir gibi oluyordu. Ali’nin rüyasında, karanlık bir ormanda yürüyordu. Her adımında, üvey babasının gölgesi daha da yaklaşıyordu. Tufan, Ali’yi bulduğunda, onu sakinleştirmek için elini omzuna koydu. “Korkma Ali, buradayım,” dedi. Ali, Tufan’ın varlığını hissedince biraz rahatladı. Tufan, Ali’nin kabuslarını sona erdirmek için rüyanın kontrolünü ele aldı ve karanlık ormanı aydınlattı.
Bu sırada, Samira da Ali’nin evinde üvey babasını düşünceleriyle kontrol altına almıştı. Üvey babası, Ali’ye zarar vermemesi gerektiğini anladı ve geri çekildi.
Tufan, Samira’ya dönerek, “Gidelim,” dedi. Ancak Samira, Ali’nin kendini keşfettiğini ama üvey babasının düşüncelerinin onların gitmesiyle eski haline döneceğini biliyordu. “Sen git,” dedi Samira kararlı bir sesle, “Ben burada biraz daha kalacağım. Ali’nin yanında olmam gerekiyor.”
Tufan, Samira’nın gözlerindeki kararlılığı gördü. “Ama Merlin tek başına Aylarayla baş edemez,” diye itiraz etti.
Samira, Tufan’ın omzuna dokunarak, “Merlin , Aylarayla başa çıkabilir. Ali’nin yanında kalmam gerekiyor. Onun güvenliğini sağlamak ve üvey babasının düşüncelerini kontrol altında tutmak için burada olmalıyım,” dedi.
Tufan derin bir nefes aldı ve Samira’ya hak verdi. “Tamam,” dedi. “Sen burada kal ve Ali’ye yardım et. Ben de Merlin’e yardım edeceğim.”
34.BÖLÜM
İÇSEL SORGULAMA
Samira, bahçede tek başına bir şeyler mırıldanırken Tufan’ı gördü. Yanına gittiğinde, Tufan diz çökmüş, başını ellerinin arasına almıştı. Samira, elini Tufan’ın omzuna koyarak sakin bir sesle, “İyi misin hayatım?” diye sordu. Tufan başını kaldırıp Samira’nın gözlerine baktı ve gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. “Bütün bu olanlar gerçek mi?” diye sordu, sesi titreyerek. Samira, “Ne gerçek mi?” diye karşılık verdi, boş bakışlarla.
Tufan, derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti: “Sen, ben, aylara bu ada… Bir tuhaflık yok mu?” Gözleri uzaklara dalmıştı, sanki başka bir dünyadaydı. Samira, “Ne demek istediğini anlamıyorum,” dedi, endişeyle. Ardından, “Mutsuz musun?” diye sordu Tufan’a. Tufan, “Hayır, demek istediğim şey, her şey iç içe girmiş gibi. Burada seninle olmak çok güzel ama bir sorun var,” dedi, sesi kırılgan ve çaresizdi.
Samira, Tufan’ın omzuna daha sıkı sarıldı, onun acısını hissetmeye çalışarak. “Ne sorunu?” diye sordu, gözleri dolmuştu. Tufan, “Bilmiyorum,” dedi, “Sanki her şey bir rüya gibi. Gerçekle hayal arasındaki çizgi kaybolmuş gibi hissediyorum.” Samira, Tufan’ın yüzüne dokunarak, “Buradayım, seninleyim. Ne olursa olsun, birlikteyiz,” dedi, gözlerinden akan yaşları silerek.
Tufan, Samira’nın sözleriyle biraz olsun rahatladı, ama içindeki karmaşa hala dinmemişti. “Sadece… bazen her şey çok ağır geliyor,” dedi, sesi neredeyse fısıltı kadar hafifti. Samira, “Birlikte üstesinden geleceğiz,” diyerek Tufan’ı teselli etmeye çalıştı, ama kendi içinde de bir huzursuzluk vardı. Tufan’ın yaşadığı bu duygusal çöküş, Samira’nın da kalbini sızlatıyordu.
O gece, Tufan bahçeye tekrar çıktı. Ay ışığı gölgeleri uzun ve karanlık yapmıştı. Tufan, gölgelerin arasında yürüyerek, kendi kendine mırıldanmaya başladı. “Gerçek mi, hayal mi?” diye sordu gölgelere. “Neden her şey bu kadar karmaşık?” Gölgelere bakarak, “Siz de benim gibi hissediyor musunuz?” dedi, sesi yankılanarak. Gölgelere konuşmak, Tufan’ın içindeki karmaşayı biraz olsun hafifletiyordu. Ama cevap alamayacağını bilmek, onu daha da yalnız hissettiriyordu.
Tam o anda, gölgelerden bir ses yükseldi, fısıltı gibi: “Gerçek ve hayal, hepsi senin zihninde.” Tufan, şaşkınlıkla etrafına bakındı, ama kimseyi göremedi. Gölgelere tekrar sordu, “Ne demek istiyorsunuz?” Ses tekrar yankılandı: “Zihnin, gerçekliği ve hayali birleştirir. Senin dünyan, senin düşüncelerinle şekillenir.”
Eskiden her şey bir papatyanın inceliği kadar güzel gelirdi gözüme ta ki insanlık papatyaları yok etmeden önce..
Ve ben görebildiğiniz şu küçücük yaprak taneleri kadarım artık yorgun bitkin umutsuz ve yaşanmamış her şeye biraz daha hevessiz..
Şarkı zevkinizin uyumlu olduğu kişiler >>>>